

Hayat ne kadar?
Kadıköy'e geçince bir anda turist oluveriyorum İstanbul'da. Çocukluk, konservatuar yılları, vapur, denize yüzük atma hikayesi derken hep sanki yıllar önce ziyaret ettiğim ve sevdiğim bir yere yeniden varmışım hissiyle doluyorum. Prova için erken geldiğim semtte, Ali Muhittin Hacı Bekir'den akide şekerlerimi aldıktan sonra turistlerin, yerlileri gıcık eden yavaşlığında yürürken bir kızın t-shirt'üne takılıyor gözüm.
"Hayat sadece bu kadar mı?" yazıyor bembeyaz t-shirt'ün sol


Dünyanın kök çakrasında...
Dünyanın kök çakrasıymış burası. Öyle diyorlar. Balkanların en yüksek tepelerindeyim, yazın ortasında dağlarda. Bu sene ilk kez düzenlenen Udaya Live festivalin açılış çemberini vizem yetişmediği için kaçırdım. Normal şartlar altında 6. Kez değiştirdiğim uçak bileti, belirsizlik filan derken kendimden kalp krizi geçirip, durmadan tırnaklarımı yemeyi beklerdim ama sanırım gerçekten olgunlaşıp değişebiliyor insan. Ama hiç bir şey bir anda olmuyor tabii ki. İkinci gün sevinçten