Hayat ne kadar?
Kadıköy'e geçince bir anda turist oluveriyorum İstanbul'da. Çocukluk, konservatuar yılları, vapur, denize yüzük atma hikayesi derken hep sanki yıllar önce ziyaret ettiğim ve sevdiğim bir yere yeniden varmışım hissiyle doluyorum.
Prova için erken geldiğim semtte, Ali Muhittin Hacı Bekir'den akide şekerlerimi aldıktan sonra turistlerin, yerlileri gıcık eden yavaşlığında yürürken bir kızın t-shirt'üne takılıyor gözüm. "Hayat sadece bu kadar mı?" yazıyor bembeyaz t-shirt'ün sol omuz tarafında yarım ay şeklinde. Ne güzel soru diye düşünürken adımlarım sanki biraz daha yavaşlıyor. Eee hayat sadece bu kadar mı cidden? El cevap. Evet sadece bu kadar hayat!
Bu an kadar, şimdi kadar, yavaş yürüyebilme lüksü kadar. İstemediğin işi yapmamak, o yürümeyen ilişkide kalmamak, hep öğrenmek istediğin şey için kursa yazılmak ve o kursun kapısından içeri girmek kadar. Ve hepimiz biliyoruz ki; bunu yapabilecek tek bir kişi var. Joseph Campbell diyor ki; "Zihin anlam/ mana peşindedir. Ama burada ( kalpte ) olan deneyimdir. Bir çiçeğin anlamı ne? Bence biz hayatın anlamını aramıyoruz. Bence biz canlı olma deneyimini arıyoruz." O zaman yaşasın yavaş yürüyebilmek, çünkü hayat sadece bu kadar..
