top of page

LIKE LIKE BABY!!!


Geçenlerde öğretmenim Shiva, gittiği bir tapınakta ‘A burası çok güzelmiş şurada bir poz ver de resmini çekeyim’ diyen birini neden reddettiğini anlattı.

Biraz da sert bir üslupla “Ben sirk hayvanı değilim ve yoga pozları komutla yapılacak kadar basit, ucuz şeyler değil. Pozlar yoga yolculuğunun duraklarıdır ve onlara nasıl girip çıktığımıza dikkat etmeli, bu pozların yolculuğumuza kattıklarına saygı duymalıyız. Bu yüzden dünyaya ne sunduğumuz çok önemli. Yoga görsel değil, içsel bir pratik ve alelacele yapılmış pozları paylaşarak yoganın tanınmasına ve doğru anlaşılmasına katkıda bulunduğumuzu, pratiğe hak ettiği saygıyı gösterdiğimizi düşünmüyorum’ dedi.

Dersindeki öğrencilerini bu konuda düşünmeye davet etti.

Bir çok noktada haklıydı. Yoga içsel bir yolculuk ve pozlar 8 basamaklı yoga yolunun, yani büyük resmin çok çok küçük bir parçası.

Bu görünürlük telaşına düşmüş modern yogiler icin kolaylıkla düşülebilecek bir tuzak olabilir. Sadece yapabiliyor olduğumuz için mi ‘poz veriyoruz’ (vogue jenerasyonu), yoksa nedir bunun altında yatan dürtümüz.

Çünkü ‘Like’ları sayarken çoğumuzun duygusal bir haz yaşadığı ortada.

Benim kendimde gözlemlediğim şu,

Ara sıra kendimi yoga yaparken kaydediyorum. Matın üzerinde ne yapıyorum, nasıl yapıyorum, bunlardan bir akış çıkar mı, bu sıralama dersler için uygun mu gibi teknik bir ihtiyaç olarak başladı bu kayıt seansları. Öyle her gün değil, ama dikkat ettim eğer kendimi kaydedeceksem, olur da paylaşırım diye, ne giydiğime daha çok dikkat ediyorum. Göğsüm t-shirtten fırlamasın, eşofmanım çok bol olmasın ki çizgilerimi görebileyim, arkada dağınıklık olmasın ki resmi kalabalıklaştırmasın gibi şeylere takılıyorum. Kim güzel bir resmin parçası olmak istemez.. Ve ister istemez bu set up’i oluşturana kadar aklımda yoga pratiği uygulamaktan başka şeyler oluyor. Koltuğu çek, kenardaki saksıyı ittir, kamerayı kur… Yamuk oldu, altına kitap yerleştir. Bu yüzden herhangi bir günde görüntü yönetmenini oynamak istemiyorsam kayıt işlerine girmeden geliyorum matıma. O günkü pratiğin benimle matım arasında kalmasına razı olarak.

Şimdi madalyonun diğer yüzüne de bakmalı çünkü ben bir dansçıyım. Yaşamımı birincil olarak sahneye çıkıp dans ederek kazanıyorum. Göz önünde olduğun bu ve benzer mesleklerin bazı error’ lü halleri oluyor. Beğenilme, alkış alma, övgü duyma gibi şeylere alışıyor ve bunları bekler hale geliyorsun. Üzerine düşünmesen de zihninin bir köşesinde bu titreşimler var. Çünkü sahnede alkışlanmazsan; bu aslında işini iyi yapmıyorsun, karşı tarafa aktarmak istediğin duyguyu geçiremiyorsun demek olabilir. Alkış enternasyonel olarak bir beğeni sembolüdür. Instagram ve Facebook like’ları da artık böyle galiba.

Kısa bir süre önce meşhurlara has olan bu görünürlük telaşını şimdi sosyal medyada paylaşım yapan çoğumuz yaşıyoruz. Bir kaç yıl öncesine kadar, pratiğine gönülden bağlı, adanmış bir yogi olmak, seni kaç kişinin takip ettiğinden ve beğendiğinden tamamen bağımsız bir şeydi.

Ben mesleğimin getirdiği bu ahrazlardan dolayı, gün be gün kendi pratiğini paylaşan yogileri anlayabiliyorum. Dansçılar aynaya bakarak sahneye hazırlanırken, yogiler kendini videodan izleyerek öğreniyor. Paylaşarak komünitesini oluşturuyor. Destek görüp, ilham verip, ilham alıyor. İnteraktif olarak dünyanın başka köşelerinden, asla karşılaşmayacağı kişilerle diyaloğa girebiliyor.

Tabiki yoga hala içsel bir pratik ve ne yaptığının ne renk tayt giydiğinle, resmin altına kaç yorum yapıldığıyla alakası yok.

Yoganın 5000 sene önce bugünkü gibi uygulanmadığı malum. Biz de bugünün yogileri olarak bu ‘selfie kültürü’ meselesini de deneye yanıla çözeceğiz. Unutmamalı ki; bir şeyi sürekli yapmak veya inatla reddetmek/yermek de kişiye yoga ve hayatla ilgili çok şey öğretebilir.

Dedim ya her gün yoga pozu, videosu paylaşan yogileri anlayabiliyorum. Yoga fotoğraflarını sadece eğitimlerini duyurmak için kullanan, prensip sahibi hocamı da. Önemli olan kendine karşı dürüst olmak, poz vermeden pozlar içinde özgürce salınmak sanki.. Kaydetsen de kaydetmesen de..

Son olarak;

I like you!

: )

PS: İmaj çok sevdiğim sanatçı Banksy’nin…

Düzeltme: Tekrar araştırdım. Yukarıdaki imaj Banksy'nin değil Iheart mahlaslı Kanadalı bir sanatçının imiş.. Sanatçıya destek olmak için bu imajı Banksy de paylaşmış. Banksy sevgim baki. Bilmemek ayıp değil düzeltmemek ayıp!..

Featured Posts
No posts published in this language yet
Once posts are published, you’ll see them here.
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page