top of page

Zen ve Okçuluk

Arkadaşım Miriam beni hep değişik şeyler yapmaya teşvik eder. İlk kez hamak yogasını da birlikte denedik, Griffith Park’ta hiking’e de beni o götürdü. En kenar mahallede merak ettiğim stüdyoya bile üşenmez, gelir.

Son dönemde evden pek çıkmadığımı, hayata karışmak yerine kendi küçük kabımda durduğumu, yok referandum, yok burada çalışma izni diye daraldığımı fark edince geçen hafta beni chi gong hocasıyla tanıştırdı. Ders üstüne öğle yemeği sohbeti beklenmedik şekilde gelişti ve çok da keyifli oldu.

Bugün ise kalktık tanımadığımız birinin evine gittik. Davet okçuluk üzerine 30 yıldır çalışan dostuyla tanışmamız için chi gong hocası Felicia’dan geldi ve Miriam ile ikimiz de merak ettiğimiz hocayla tanışmak için yola düştük.

Bahçeye girdiğimizde chi gong pratiklerini tamamlamış, dallarındaki portakallar yerlere değen ağacın altında sohbet eden Felicia ve hocası Bodhihanna ve bizim gibi acemi Max ile selamlaştık. Oturduk Kaliforniya güneşinin altında 89 yaşındaki hocayı dinledik.

“Yayın tam ortasından tutulmaz. Uzun kısım dişiliğin sembolüdür ve göklere uzanır, kısa tarafı ise erkektir ve toprağa köklenir. Bambu canlıdır. Bambuyu açmak (germek) ciğerlerine ve bedenine enerji pompalar, seni yay ve ok ile bütünleştirir.

Hedef senin dostundur. Hedefe atış yaptıktan sonra, senin enerjin hedefin enerjisiyle dönüşüp birbirine karışır.

Oku kolların atmaz, oku sen atmazsın, ok bırakılır ve gideceği yere gider.

Her an nefesine bağlı ve karın merkezinden (hara) hareket etmelisin çünkü bedeninin enerji kaynağı burasıdır. Bu enerji kafandan çıkmaz, kafandan yayılmaz. Kafaya olsa olsa ulaşır. Hepimiz bir annenin karnından çıktık. Merkezimiz de burasıdır. Okçuluk senden merkezinde olmanı bekler. Merkezde kaldığında korku yok olur. Gelecek ve geçmiş ile ilgili olan kendini bu ana teslim eder.

Ama ayakların yere sağlam basmadan, yukarı rahatça uzamadan ve nefesini fark etmeden ana gelemezsin. Oysa her şey bu andadır. Geçmişte veya gelecekte ok atılmaz. Okçuluk senden bu anda ve burada olmanı ister. Nefes alır ok ve yayı kaldırır gerersin, nefesini bırakırken ok yaydan çıkar.”

Almanya’da doğan Bodhihanna 30 yıldır Osho ashramında Hindistan’da yaşıyor ve Zen ve okçuluğu öğretmek üzere, Hawaii’den Kuzey Kaliforniya’ya, Almanya’dan Hindistan’a dolaşıyor. Arada telefon kartlarını ve para birimlerini karıştırdığından söz ediyor, bizi güldürüyor.

Eğitim vermek için kuzeye doğru yarın sabaha karşı 4’te yola çıkacak ve bize 90 dakika boyunca olayın felsefesini, ritüelleri, enstrümanların detaylarını anlatıp, demonstrasyon yaptıktan sonra başlıyor denetmeye. “Teori iyi de, kendin denemeden bedenin bilmez” diye ekliyor.

Önce selamlamayı öğreniyoruz. Zemine kök salarak, adımlarımızı sürüyüp hedefe odaklandıktan sonra, yay ve oku nasıl hareket ettirmemiz gerektiğini tekrarlıyoruz. Komplike bir koreografi gibi ve tabii ki arkadaşları izlemek çok öğretici oluyor. Max mesela, Da Vinci’nin Vetruvian Man çiziminden çıkmış gibi sağlam basıyor yere. Bedeninin çizgileri ve enerjinin akışı neredeyse görülebilir halde.

Bu iş öyle bir iki derste öğrenilecek bir şey değil tabii ki, senelerce, binlerce kez tekrar gerekiyor. Japonya’da sensei’lerin sözlü düzeltme bile yapmadığını öpreniyoruz. Bir kez gösteriyorlar ve doğru olana kadar tekrar etmek öğrencinin işi. Yayın sallanmadan tutulabilmesi, nefesin gerilmeden akabilmesi, ayakların yere köklenmesi tamamen bir meditasyon çalışması.

Bodhihanna’ya ev sahipliği yapan Rick’te bir okçuluk hocası ve Facebook’tan gördüğü hoca ile tanışmaya kalkıp Hawaii’ye gidiyor. Şimdi de Kaliforniya’daki dersleri birlikte veriyorlar. Her sene de okçuluk kampı yapmaya Hawaii’ye uçuyorlar. 89 yaşında birinin sanki yarım saat sonraymış gibi Eylül’de geldiğimde görüşürüz demesi, küçücük kabına sıkı sarılmış konfor arayan halimi biraz yumuşatıyor.

Bütün bu okçuluk meselesinden daha önemli bir şey kulağımdan süzülüp içimin tellerini titretiyor.

Bodhihanna diyor ki;

“Almanya’da bana garip yaklaşıyorlar. Çünkü benden korkuyorlar. Onların bilmediği, cesaret edemediği farklı bir şey yaptığım için şaşırıyorlar.

Hitler’den kaçtım ben, daha çocukken o savaşın içinde yaşadım. Korkacak halim yok, korkacak vaktim yok.

60 yaşında başladım ok atmaya ve hayatım da o zaman başladı sanki.”

Dostum Miriam’a, Felicia ve usta Bodhihanna’ya şükranla...

Öğrenmek bitmiyor...

Köklenmek ve uzamak bitmiyor...

Kitap önerisi: Zen ve Okçuluk ( Zen in the Art of Archery ) by Eugen Herrigel

Bodhihanna video: https://vimeo.com/122560056

Featured Posts
No posts published in this language yet
Once posts are published, you’ll see them here.
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page